Kimi Aramıştınız?

tiyatro etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tiyatro etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

TATAVLADA SON DANS - Gitmek mi zor, kalmak mı?

0 yorum | Şarkıları dinle...

  

Tatavlada Son Dans tiyatro oyununda, Deniz Çakır ve Sumru Yavrucuk 6-7 Eylül olayları dönenimde yaşayan iki kadını oynuyor.

Oyun Bakırköy'ün yeni mekanı HoP, House Of Performance merkezi'nde izlediğim ilk oyun oldu.

Bu vesile ile mekanı da müjdelemiş olayım. Eski Avşar sineması artık şahane bir sanat mekanına dönüştü. Çıkın çıkın gidin. Biletleri Biletiva'dan ve Biletix'ten, yakında da kendi sitelerinden alabilirsiniz.

Belki mekanla ilgili ayrı bir yazı yazarım. Şimdilik oyundan bahsedersem... Pandemi döneminde o kadar eve kapandım ve kapalı mekan etkinliklerinden kaçındım ki. Bu son üç yılda ilk olarak açık havada Akciğer oyununu, sonra Ankara Devlet Tiyatroları'nın Sefiller Oyunu izledim. Bu üçüncü oldu. Mekanın da çok merkezi olmasının etkisi büyük.

Oyundan bahsedecek olursam, elbette kendi izlenimlerim. Eleştirmen değilim. Sevdiğim yanlarından biri oyundaki erkeklerle ilgili bir şarkıydı :) Müzik olmamasına rağmen ikili çok güzel canlandırarak keyifle söyledi. Kadın ve erkek için toplumda yerleşen bakış açısını tersine çevirmeye yönelik ifadelere yer verilmesi güzeldi. Oyunun dram ve komedisi dengeli. Çok mu dramatik ya da komik mi derseniz neşeyi kaybetmeden dram sahnelendiğini söyleyebilirim. Sumru Yavrucuk oyunculuğu çok içten. Kostümleri beğendim. Işıklandırma ile hareketlendirilen, arada barkovizyon olarak kullanılan sade bir dekoru var. Taksim civarında artık ayakta durmakta zorlanan bir Rum evi olarak tasarlanmış.

Buradan Deniz Çakır'a sesleniyorum. Gittikçe gençleşip güzelleşiyor olabilir misiniz acaba? Hele o ses tonu, sağlıklı parıl parıl saçlar... 

Oyun tek perde için biraz uzun geldi bana, iki perde yapılabilirdi.

Metnin espri anlayışı ortalama kesime hitap eden türdendi, ha gülümsetti mi evet ama verilen toplumsal mesajların da pek göze sokarcasına verilmesini sevmiyorum. Eski kuşak tiyatrocularda bu çoktur. Biraz derin ince işler daha çok ilgimi çekiyor.

Seyirciler arasında telefonları çalanlar oldu. Hayır birininki çalınca neden senin de aklına gelip sesini kıstın mı diye kontrol etmiyorsun seyirci? Neden yüzlerce insanı geriyorsun?

Bir de gerçekten her oyun ayakta alkışlanmaz yahu. Ayakta alkışlamanın bir farkı olmalı.

Mekanın çalışanları pek ilgili pek şekerdi. Hepsi sıralanıp uğurlarken kendimi düğünden çıkıyormuş gibi hissettim.

Tiyatro iyidir, her türlü. Gidin velhasıl.


DOSTLARLA AKŞAM YEMEĞİ - Evlilik, aşk ve dostluk karmaşası

0 yorum | Şarkıları dinle...

  

Dostlarla Akşam Yemeği yeni mekanım Hop'ta (House Of Performance) sahnelenmeye başladığını zaten takip ettiğim bir oyundu. Hop ekibi yapımı olduğunu ve Özen Yula'nın yönettiğini biliyordum. Açıkçası diğer detaylara bakmaya bile gerek duymadan içimin darlandığı bir gün baktım yer var, son dakika kararla aldık biletleri arkadaşla hem dostlarla çay kahve hem oyun oldu. Çok da güzel oldu. Özge Borak, Ahmet Tansu Taşanlar, Derya Artemel ve Ümit Kantarcılar rol alıyor. Özge Borak'ı zaten Ata Demirer'le beraber filmlerinden izlemiştim keyifle. Açıkçası bu oyunda da bence farkını belli etti. Oyunda sahnenin kullanımını sevdim. farklı bölümlerini farklı sahneler için kullanmışlar. Oyunu neden izleyelim derseniz. Ben konuyu hiç bilmeden gittim fakat isabetli oldu benim için, çünkü ikili ilişkilere, insan ilişkilerine dayanan yapımları severim. Oyun bir yabancı metin olmasına rağmen evlilik kurumuna genel geçer bakış açıları ve ortak tepkiler farklı kültürlere de hitap edebilecek şekilde işlenmiş. Aslında oyun bir taraftan 40 yaş üstü bunalımı işleyen bir tablo çizerken, benim buradan çıkarttığım yorum evliliklerin kutsal olmadığı, her mutsuz insanın sebebi her ne olursa olsun tek taraflı bir karar da olsa ayrılma hakkı olduğu şeklindeydi. Yeter ki dürüst ve samimi olsun. Buradaki mevzu bahis kahramanımızın da bu konuda pek dürüst olduğu söylenemez açıkçası. Zira oyunun bir sahnesinde madem bunca yıldır yaşamadın ölüyordun da bunca yıldır mutlu rolü mü yaptın? sorusuna hayır cevabı ile geçiştirmesi çok samimiyetsizdi. Normal bir insan sorunlarını hiç yansıtmadığı gibi bir de mutlu rolü yaparak 15 yıl biriktirip bir anda ilişkiyi bitirmez. Sorun terk etmesinde değil buradaydı bana göre. Oyunun en sevdiğim sözlerinden biri de ne yazık ki, erkekler susar susar en son terk ederken dilleri çözülür minvalinde bir sözdü.


Velhasıl, evlenmekten boşanmaktan da öte iletişim ve karakter önemlidir. 




HERKES KOCAMA BENZİYOR - Pavyon tuvaletçisi Ayten Abla'nın başından geçenler

0 yorum | Şarkıları dinle...

  

Bu oyunu yakın bir arkadaşımın tavsiyesinin etkisi ile izlemek istedim. House Of Performance'ın bir alt kattaki sahnesinde idi. Konusu baştan ilgimi çekmişti bahsedilince zaten. Pavon tuvaletçisi anlatır da dinlenmez mi, izlenmez mi... 

Oyun diyoruz fakat ne doğru bilemiyorum. Neredeyse iç dekor, kostüm, ışık olmadan tek kişilik bir hikâye anlatımı da diyebiliriz. Hani konu itibarı ile açıkçası ben bir iki ışıldaklı dekor, değişik bir kostüm görmeyi ummuştum. Belki de yıllar önce Tiyatro Mola'nın Saadet Pavyonu oyunu etkisidir.

Oyun nasıldı? Zaten ustalar ödül vermiş ben sadece şahsi yorumumu ekleyeyim. Pınar Güntürkün daha salona girer girmez interaktif kişiliği ile varlığını gösterip işte o kişi, Ayten benim diyor. Nejet Ertaş'la başlıyor eğlance, sonra hem demleniyor Ayten abla hem anlatıyor. Gâh dertleniyor yanık bir türkü okuyor orta Anadolu ağzıyla, gâh kalkıp oynuyor, neşeleniyor. Ses tonu, sesi ve söyleyişi çok güzeldi. Hatta bazen fazla modern bile tınladı şiveyi çok iyi yapmasına rağmen. Anlatımın özellikle bazı sahnelerinin tarzını çok beğendim, oyunculuğunu konuşturduğu sahneler benim için onlardı, fakat başıma bişey gelmeyecekse, metinden dolayı sanırım, hiç ilgimi çekmeyen, çok duyulduk bilindik kalıplarla yapılan çok fazla anlatım da vardı. Hani oyunculuk farkı gerektirmeyen, didaktik gibi duran... Mesajları yerli yerinde idi. Zira eski kocasından çektiklerini, kendi özeleştiri ile dertleşerek anlattı. Güç verdi, umut verdi. Kadınların yaşadıkları dile getirilirken en önemli kısmı da bu olsa gerek. Yapabilirsiniz.

KADAVER - Ürkütücü bir hayat mücadelesi sahnesi

0 yorum | Şarkıları dinle...

  

Korku - gerilim filmlerini bin yılda bir izleyesim gelir. İlgimi çekmiş demek Netflix listeme eklemişim. Kadaver'in ilk sahneleri gerçekten iyi bir film izlenimi bırakıyor. Daha ben Chernobyl dizisinin etkisinden çıkamamışken hemen ardından yine bir nükleer felaket ortamı ile açılış yapan bir filmi fark etmeden tercih etmiş olmam tesadüf olmadı sanırım. Film hayatta kalmanın imkansıza dayandığı anlaşılan bir ortamda bile bir tiyatro oyunu olduğunu görmeleri ile en azından kızımızın yüzünün bir kez güldüğünü görürüz belki niyeti ile giren kadın, kocası ve kızı üzerinden mevzuları anlatıyor. Bazı sahnelerinde off be abla çocuğu o izbe karanlık devasa yerde kendi haline bırakırsan herhalde kaybolur diyorsun ama, mesajını vermeye güzel devam etmiş neyse ki. Maske takan seyirci kim, takmayan oyuncu kim, hangisi rol, hangisi gerçek, hayatta kalmak için ne yapılması normaldir, normal nedir, ailesini kaybeden biri nasıl acı çeker, öcünü nasıl alır, acını nasıl çektiğin senin karakterini yansıtır diyip bağlayayım.


Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Bir ustadan, bir ustaya uzanan yol

0 yorum | Şarkıları dinle...

 Tiyatro sezonu biterken adeta can havli ile izleyemediğim oyunları ve hatta ne bulursam izlemeye çalışıyorum. Bu kez gördüğümden beri aklımda olan bir oyunu izlemenin arı mutluluğunu yaşıyorum. Elbette Serkan Keskin. Suyu gitti, kumu kaldı İsmail Abi. Artık Leyla ile Mecnun'umuz yok. Olduramadık fakat biz kattıkları önemlidir.

Serkan Keskin'inin oynadığı her oyunu izledim derken, araya pandemi vs. girince eksiklerim oldu. Normalde kendi kumpanyalarında yani Paşa'daki Semaver Kumpanya'da izlemeyi severdim onları. Bu kez yolum Zorlu'ya düştü. İyi de oldu çünkü pandemi süresince hiç gitmemiştim. Belki 4 yıl sonra ilk kez Zorlu PSM'ye gittim. Gidişi olmasa da dönüşü hayli zorlu oldu. Onu sonra söylerim. Oyun Turkcell sahnesinde idi. Yani bildiğim kadarı ile Zorlu'nun en büyük sahnesi. Düşünebiliyor musunuz tek bir oyuncu binlerce seyirciyi doldurabiliyor. Bu bile başlı başına büyük başarı. Oyunu bulabildiğimiz yer itibarı ile hayli uzaktan ve balkondan izledim. Keşke yakından izleyebilseymişim dedim. Her ne kadar sahnede dev bir ekran olsa da insan mimik ifade görmek istiyor. Eminim etkisi farklı olurdu. Bu oyunda sahne ve dekor kullanımına bayıldım. Hani sahne sanatları okuyan öğrencilere ödev niteliğinde gidin görün sadece bir kişi sahneyi ne kadar doldurabilir, kaç kişilik ve hangi yöntemlerle oynayabilir şeklinde. Oyunun mesajı ve konusu ağır elbet malum. Serkan Keskin tiplemeleri ile renklendirmiş. Üstelik de kendini tekrar etmeden. Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane dediğimiz şey nar değil, Serkan Keskin :)

Dönüşünün zorlu olmasından da bahsetmezsem rahat edemem.

PSM önünde akşam saat 22:00 civarı taksi sırası olduğunu anladığımız sıraya geçtik.

Şampiyonluk maçına denk gelmemiz ayrı talihsizlik trafik için bir şey diyemem, fakat sorun şu ki, orada en zengin müşterileri götürmek için sıra sıra park etmiş vitolar var. Orası Zorlu'nun taksi durağıymış. Arada bir taksi geliyor, sırası gelen biniyor. Bir baktık oradaki araçları yönlendiren sarı yelekli yetkili kuyruğun ortasından yolcu seçip bindiriyor. Ben önce idrak edemedim. Sıradan bir beyefendi eleştirince saygısız ve sert bir üslüpla kendisine çıkıştı ve Anadolu Yakası taksilerinin geç gelmesi gibi bişey geveleyerek Anadolu Yakasına gidecek yolculara öncelik vermesinin görevi olduğunu söyledi.

Orada diyemedim ki ah beyefendi önce bu üstten üstten kaba tavrınızı neye borçlusunuz? Bir de o görev yani birilerine imtiyaz verme görevini kime karşı sorumlusunuz? Zorlu'ya mı? Yolcuya mı? Yoksa daha çok kazanmak isteyen, yakın yere gitmek istemeyen taksicilere mi?

Tam 1 saat bekledik, ha geldi ha gelecek derken. Üstelik orada camdan bir durak vardı yanıbaşımızda. Yağmur başladı, hava iyice soğudu. Beklemekten yorulduk. Tartışınca bu sefer muhtemelen inadına gitti orayı kilitledi. Sorunca da orası personel için dedi. Oysa üşüyen insanlar orda arada dinleniyordu. 

Farz et ki personel için? Bu istisnai durumda seni çekip vuracaklar mı insanlar oraya iki dk. sığındı diye?
 

Ah ah, şu cânım sanat yazısı nasıl başladı nasıl bitti. 
Derdim çoktur hangisine yanayım.

ADA VE MAESTRO - Eşini döven her pisliğin ardında bir anne var

0 yorum | Şarkıları dinle...

  

İzlediğim bazı dizi veya filmlerin kategorisinde kolay izlenen fakat mesajları ağır olan filmler olarak tabir ettiğim bir gurup var. Ada ve Maestro da onlardan biri. İlle de mesaj vereceğim diye sizi buhranlara sokmasına gerek yok. Bir Yunan adasında geçiyor. Pandemi döneminin yoğun zamanında yine ona uygun çekilmiş. Kaçak partiler, kapılara asılan maskesiz girmeyiniz uyarıları görüyoruz. 

Bu dizi ne anlatıyor derseniz, ben içinde müzik konusu geçtiği için izlemeye aşlamıştım. Onun dışında aşkı, kadını, erkeği, kötü bir insanın perde arkasını anlatıyor. Evlilikleri sorguluyor. Aşkta aykırı bulunan, yadırganan örnekler seçilmiş. Kimisi evli, kimisi gey, kimisinin arasında 30 yaş var ama birbirine aşık. Bu kişilerin hepsinin kendi bakış açılarından ne kadar haklı olduğunu anlatıyor. Her dizi ve filme sosyal sorumluluk projesi gibi öpüşen erkek sokuşturulmasından sıkılsam da yadırganan aşklar örneği için uygun olmuş bu dizide. Geleneksel "değerler" ne kadar değerli, kime değer veriyor, kimi değersizleştiriyor bunları eleştirel gözle izleyebilirsiniz. 

Dizinin oyuncularından Klelia Andriolatou'nun güzelliğine bayıldığımı söylemeliyim. Hülya Avşar'ın çok genç olduğu filmlerdeki zamanlarını hatırlattı. Genel olarak oyuncuların tamamını izlemekten keyif aldığımı söyleyebilirim. Hani nerede oynamış başka izleyeyim diyebileceklerimden.

Ben mini dizi niyeti ile izledim fakat sonu sanki devamı da gelebilirmiş şeklinde bitti bence. Aslında uzarsa sıkabilir. Keşke daha kesin bitirilseymiş.

En çok sevdiğim mesajlardan biri de ekran görüntüsünü koyduğum diyalogdaki savunduğum özeleştiridir. Kadınlar değişirse dünya değişir.